İlköğretim
1990 yıllarının sonunda tarihe pos modern darbe olarak geçen zamanlarda ilköğretim eğitimi 5 yıldan 8 yıla çıkarılmıştır. İlköğretimde dersler sınava hazırlık sistemine dayalı bir süreçten geçmiştir. Daha sonra yapılan ve her sene adı değiştirilen liselere geçiş sınavı adı altında binlerce öğrenci liseye adım atmaya başlamıştır.
Lise Çağları
Olgunlaşma çağında olan öğrenciler daha yolun başında hayatlarına yön vermeyi öğrenmeden daha önceleri 3 sene olan ve daha sonra dört seneye çıkarılan lise eğitim hayatlarına başlıyorlar. Tek lise hedefleri dört senenin sonunda girecek oldukları üniversite sınavına hazırlanmaya başlarlar. Belki de gençliğin en güzel çağları diyebileceğimiz zamanlarda lise öğrencileri sınav stresi ile de başa çıkmak zorundadırlar.
Kendilerini biraz oldun hisseden ve ne istediklerini bilen öğrenciler hedeflerine ulaşmak için önlerinde tek engel olan üniversite sınavına çalışmaya başlarlar. Kiminin hayalleri doktor olmak kiminin avukat kiminin ise öğretmen olmaktır. Ama bunlara puanları yetmesi gerekir.
İstekleri hayallerinin hiçbir önemi yoktur. Girecek oldukları dört senenin eğitimini bir iki saat içinde verecekleri sınav sonucu belli olacaktır. Kimi öğrenciler bu sınava dershaneler, özel hocalar iyi okullar ile hazırlanırken bazıları ise sobalı bir evde tek okuldan aldığı eğitimle hazırlanmaktadır.
Sınav sonuçları geldiğinde bu sınavı herkesi eşit olarak kabul ederek başarılı ve üniversiteye yerleşmiş ve başarısız üniversiteyi kazanamamış öğrenciler olarak ikiye ayırırız. Ünlü bir yazarın da dediği gibi kimse dalgalarla nasıl boğuştuğunuza kimse bakmaz, limana gemiyi getirip getirmediğiniz önemlidir. İnsanlar sizin sınava nasıl hazırlandığınıza değil diğer öğrencilerin puanlarına bakarak bir sıralamaya sokar ve sizin başarılı olmanız diğer rakiplerinize bağlıdır.
Eğitim sistemimizde eşitlikten adaletten bahsedilirken onların yaşamış olduğu şartları kimse göz önünde bulundurmamaktadır. Bu şartlar altında başarılı olarak kabul ettiğimiz insanları ise haber kaynağı olarak kullanarak büyük başlıklar altından üniversite sınavına çobanlık yaparak hazırlandı ve kazandı diyerek ümit veriyoruz.
O çobanlık yaparak kazanamasaydı çobanlık yaptığı için kazanamadı hiçbirimiz demeyecektik. Eğitim sistemimiz eşitlikten daha çok paralı eğitim şeklindedir. Paran varsa iyi bir eğitim alırsın paran yoksa sıradan bir eğitim alırsın.
Ütopik Lise Eğitimi
Çoğu genç öğrencimiz hayallerini unutmuş durumdadır. Eğitim gereği asıl istediği ressam olmak olsa bile puanı yeterse belki din kültürü öğretmeni bile olmak zorunda kalıyor. Türk eğitim sisteminde doktor, mühendis, avukat gibi başlıca meslekler ön plana çıkarken çoğu öğrencinin hayalleri de bunlara göre şekilleniyor.
Üniversite sınavı sonucu puanı gereği tıp okuyan ama olgunlaşmaya başladığından hayallerinin bu olmadığı şarkıcı olmak istediği ya da cafe açmak istediği anlayınca o alanda okumayı bırakarak hayallerinin peşinden gitmeye başlıyor. Eğitim sistemimiz isteğe bağlı ne olmak istediğine bağlı bir sistem olsa belki daha kalkınır bir ülke haline gelebileceğiz.
Lise başladığında ne eğitim almak istediğini ve eşit bir şekilde bu eğitimler verildikten sonra insanlar yeteneklerine ve azimleri doğrultusunda bir eğitim alarak daha önemli yerlere gelebilirler. Belki de her sene olan Nobel ödülleri, Oscar ödülleri gibi prestijli ödüllere daha çok aday gösterilebiliriz.
Astronot olmak isteyen çocuk işsiz kalırım diye değil hayallerim bu benim diye bu mesleği seçebilecek bir lise eğitimi verirsek her şey belki de daha güzel olur.